Dua Etmek İçin Motive Edici Nedenler
Duanın önemli olduğunu biliyorum. Şimdiye kadar tanıştığım Tanrı’yı izleyen tüm insanlar, yaşamlarında duanın çok önemli olduğuna tanıklık ederler. Bu nedenle dua etmem gerektiğini anlıyorum, ancak…
Şimdi dürüst olayım. Dua etmemizin tek nedeninin sonuçlar almak, yanıtlara kavuşmak olduğunu düşünebiliriz. Dua bir alışveriş listesi gibi olabilir: “Göklerdeki Babamız,ver, ver, ver!” Bu biraz “yorgunluktan yıkılana kadar alışveriş yap” tarzı duadır. Ancak nedense bunu dua etmenin en önemli (ve tabi ki en tatmin edici) nedeni olabileceğini düşünemiyorum.
Bunun sonucunda İsa’nın nasıl dua ettiğini çalışmaya başladım ve dua etmek için çok önemli beş neden keşfettim.
Dua İsa ile ilişkimi geliştirir
Dua ayartılmaların üstesinden gelmeme yardımcı olur
Dua Tanrı’nın isteğini anlamak için çok önemlidir
Dua Tanrı’nın işini yerine getirir
Dua ruhsal savaşta bir silahtır
Dua İsa ile İlişkimi Geliştirir
İlk olarak, dua İsa Mesih ile sevgi ilişkimi geliştirmekte anahtar bir araç olduğu için dua etmeye çağrılıyorum. Şimdi beni iyi dinleyin – bu çok önemli. Hristiyanlık kurallardan ibaret değildir. Hristiyanlık bir ilişkidir.
Tabi ki Mesih’in standartları vardır, ancak bizler bu standartları aldığımız için Hristiyan olmayız. Bizler bizi even, uğrumuza ölmüş ve her gün içimizde yaşayan Mesih’i aldığımız için Hristiyan oluruz.
O halde ihtiyacım olan şey O’nunla sevgi ilişkimi geliştirmektir. O’nun beni kucaklamasına, benimle ilgilenmesine, ihtiyaçlarımı bana göstermesine (ve bunları nasıl karşılayacağını göstermesine) izin vermeyi öğrenmeliyim. O’nu dinlemeliyim ve O’nunla konuşmaya her şeyden çok ihtiyacım vardır.
Pavlus Efesliler 3:14-19’da şöyle dua eder: "Mesih’in sevgisinin ne denli geniş ve uzun olduğunu, … bilgiyi çok aşan bu sevgiyi kavramaya gücünüz yetsin…” Bu metinde kullanılarn "kavramak" sözcüğü bir kadın ile kocasının cinsel anlamdaki yakınlıkları için kullanılan sözcükle aynıdır. Pavlus, Mesih ile böyle bir sevgi ilişkisini tecrübe etmemiz için dua ediyor – cinsel değil, ancak çok yakın, derin, açık ve katı kurallarla kısıtlanmamış bir ilişki. Bu o kadar derin bir ilişkidir ki Pavlus daha sonra bunun “bilgiyi çok aştığını” söyler.
Bunu tercübe edebileceğimiz alanlardan biri duadır. Tanrı’nın önünde “diz çöküp O’na karşı dürüst olduğumuzda” çok eşsiz bir şekilde O’nun alanına gireriz. O’nunla duadan başka pek az yerde bu kadar yakınlaşabiliriz. Dua ettiğimiz zaman bu sevgiyi tecrübe etmeyi, bu sevgiyle kaplanmayı, bu sevgiye nasıl karşılık vereceğimizi ve bu sevginin yaşamlarımızdaki her çatlağa sızmasına nasıl izin verebileceğimizi öğreniriz.
Bana göre dua armağanın başlıca nedeni O’nun sevgisini içten bir ilişki içerisinde kabul etmeyi, tecrübe etmeyi ve geri vermeyi öğrenmemizi sağlamaktır. Dua, Tanrı’nın bize ulaşıp (oysa biz O’na ulaşmak için dua ettiğimizi düşünürüz!) bize konuştuğu ve hizmet ettiği yerdir. İşte Davut Mezmur 18:1’de bu nedenle “Seni seviyorum, gücüm sensin ya Rab!” der.
Dua ayartılmanın üstesinde gelmemize yardımcı olur
Dua, günahın ve ayartılmanın üstesinden gelebilmek için önemli bir araçtır. Belki de Mesih’in dünyadaki yaşamındaki hiçbir tecrübe, dua konusunda Luka 22:39-41 kadar öğretici değildir. Luka sahneyi hazırlar. İsa’nın ölümünden önceki geceye gideriz. İsa ve öğrencileri üst odayı terketmiş ve çok iyi bildikleri patikadan yürüyerek Zeytin Dağı’ndaki Getsemani’ye gelmişlerdir. İsa önlerinde büyük denenmelerin bulunduğunu bilmektedir – tutuklanması, mahkemeleri, aşağılanması, alaya alınması, reddetmelerinin çekiciliği ve en sonunda çarmıha gerilmesi.
İsa öğrencilerinin desteğe ihtiyaçları olduğunun farkında olduğu için onlara şöyle der: "Dua edin ki ayartılmayasınız." Ne demek istemiştir? Yanıt basittir: Kısa bir süre sonra tecrübe edecekleri korku, hayal kırıklığı ve korkunç olaylar içerisinde ayartılara yenik düşmemek için ihtiyaç duyacakları antidoz, duadır. Dua, sarsılan imanlarını ve cesaretlerini destekleyecektir. İsa bunu nasıl biliyordu? Çünkü O da kendi karanlık tecrübesini yaşamıştı. Önündeki birkaç saatte saldırılar, işkence ve dayaklar ve en sonunda çarmıha çivilenmeyle karşı karşıya kalacaktı. Bunun da ötesinde insanlığın tüm günahlarını – çocuk tacizcilerinin, soykırımcıların, tüm çağların Adolf Hitlerleri’nin günahlarını üzerinde taşıyacaktı. Boğazında düğümlenen korkuyu hayal edebiliyor musunuz? İsa’nın insanlığının tüm bunlar karşısında geri dönmek, misyonunu bırakmak ve başka bir yöne kaçmak istediğini düşünmemek büyük bir saflıktır.
O halde ne yaptı? Tam olarak öğrencilere söylediği şeyin örneğini gösterdi: ayartılmanın üstesinden gelebilmek için dua etti. Luka bize İsa’nın dualarının çok içten, mücadelesinin çok yoğun olduğunu söylüyor; öyle ki ter damlaları kanla karışmıştı ve ertesi gün başına gelecekleri önceden haber veriyordu. Dualarına “Baba, eğer bu kasenin benden uzaklaşması mümkünse…” diye başladı. O saatin sonunda Babası’na içini dökmüş bir biçimde ayağa kalktı ve “benim değil, senin isteğin olsun” dedi. Dua, O’nun zafer kazanma aracı olmuştu. Adamlarının yanına döndü, onlar uyuyakalmışlardı! Oysa onlara dua etmelerini söylemişti. Onlar ise üniversite öğrencilerinin alışkanlıklarına uydular: “Eğer şüphe içindeysen, ortadan kaybol!” Öğrencilerinin yorgunluklarına, uyandırıldıkları için huysuzlanmalarına meydan okudu ve tekrar “dua edin ki ayartılmayasınız” dedi (46. ayet).
Bunu metnin başında buyurduğuna, ardından metnin ortasında bunun örneğini sergilediğine ve en sonunda tekrar hatırlattığına dikkat edin. Ayartılmalarla karşılaştığınız zaman DUA EDİN! Size yardımcı olacak şey budur. Ancak bunun yerine genellikle ayartılmaya teslim olmanın ardından dua ederiz. O halde Tanrı’nın bize ayartılmamız esnasında cesaret ve güç verebilmesi için duayı ilk seçenek olarak görmeye ne dersiniz? Eğer daha çok dua edebilseydik daha az teslim olurduk!
Dua Tanrı’nın İsteğini Anlamak İçin Çok Önemlidir
Dua Tanrı’nın isteğini anlamakta çok önemli olduğu için dua ederiz. “İşte şimdi konuşmaya başladın” diyebilirsiniz. Hristiyanlar’dan şöyle bir şey duyabilirsiniz: “Ben seçeneklerim hakkında dua ederim ve seçeneklerden hangisi konusunda “esenlik” hissedersem onu seçerim. Bu, Tanrı’nın Sözü’nü ne kadar çarpıtan bir yaklaşımdır! Dua tabi ki O’nun iradesini anlamakta çok önemlidir, ancak duanın amacı esenlik içinde hissetmek değildir. Böyle bir düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu anlatmama izin verin.
Bir defasında bir grup Hristiyan’a şunu sordum: “Aranızdan kaç kişi hiç inancını paylaştı ve başka bir kişiye İsa Mesih hakkında tanıklık verdi? Ve acaba kaçınız inancınızı paylaşmaya başlamadan tam önce – ve bunun kesinlikle Tanrı’nın isteği olduğunu biliriz – içinizde yumuşak, sıcak bir “esenlik” hissettiniz? Ellerinizi kaldırın. Hmm… Hiç kimse el kaldırmıyor. Daha çok çekindiğinizi, hatta kaygılandığınızı söyleyebilir misiniz? Belki avuçlarınızın içi terledi. Belki saçınızdan damlalar aktı. O anda pek de esenlik içinde hissetmezsiniz, ancak bunu yine de yaparsınız çünkü bunun Tanrı’nın isteği olduğunu bilirsiniz, öyle değil mi?” Tanrı’nın asıl isteği genellikle sıcak duygular yerine korku yaratmıştır. O halde bir dakika düşünelim. Dua, O’nun isteğini anlamamıza nasıl yardımcı olur? İsa bize Luka İncili’inden bir kez daha gösterir. Luka 6:12-16’yı okuyun. Burada bütün gece boyunca kendisini izleyen yüzlerce kişi arasından bizim Elçiler olarak tanıyacağımız özel bir grup öğrenciyi seçmeye çalıştı.
Dua O’na nasıl yardımcı oldu? John Wesley’nin anlattığı şekilde yardım bulduğunu söyleyebiliriz. O dedi ki “Ben duada Tanrı’nın isteğini aramaktaki ilk amacın duanın beni tarafsız bir duruma sokması olduğunu farkettim. Bir kez benim iradem belirli bir konu hakkındaki önyargılarından sıyrıldığı zaman, Tanrı’nın zihnime belirli bir şeyi neden yapmam ya da yapmamam gerektiğini anlatmaya başladığını görüyorum."
O halde duanın ilk amacı iradelerimizin tarafsız olmasını sağlamaktır. Amaç kendimize göksel bir rahatlık ve esenlik sağlamak değildir. Bunun sonucunda Tanrı’ya herhangi bir alandaki isteği için dua ederiz ve bunu yaparken zaten belirli bir yöne eğilimimiz olduğunu biliriz. Öncelikle iradelerimizin merkeze dönmesini sağlaması için ondan yardım dileriz – bu merkez de onun isteğini yerine getirme isteğidir. Bir kez oraya varırsak (ve bu zaman alabilir) bir alternatifin neden diğerinden iyi olduğunu ve bunun sonucunda neden kendi isteği olduğunu zihinlerimizde bize gösterir.
Bu bir varsayım olmakla birlikte İsa da izleyicileri ve en yakın öğrencileri olarak kimi seçmesi gerektiği konusunda Babası ile uzun konuşmalar yapmış olmalıdır. İsa tüm gece bu konuda Babası ile konuşta. Belki de kendi tercih ettiği kişiler vardı. Büyük olasılıkla bir listesi – en azından aklındaki bir liste – vardı. Belki de Petrus bu listenin içerisindeydi, ama Andreas değildi. Tomas kesinlikle benim listemde olmazdı, Partizan Simun’u da istemezdim. Belki İsa’nın da listesinin en başında değillerdi. Ancak Babası’nın ve kendisinin duada teslim olmuş doğasının çalışması sonucunda tüm bu adamların ve dokuz kişinin daha neden yakın öğrencileri olması gerektiği ona açıklanmış olmalı.
Bizim Tanrı’nın isteğini araştırmamız için de aynı şey geçerlidir. İradelerimizin (duygularımızın değil) Tanrı’nın isteği her neyse ona teslim olması mümkündür. İşte bu durumda II Timoteso 1:7 bizim için gerçek olur: “Ancak Tanrı bize korkaklık ruhu değil, güç, sevgi ve özdenetim ruhu vermiştir.” Tanrı ile duada zaman geçirdikçe bizi iradesini bize açıklayan fikirlere, düşüncelere, nedenlere, Kutsal Yazılar’a yönlendirir.Bu bazen günler, haftalar, hatta aylar olabilir… ancak Tanrı’nın isteğinin ne olduğunu bilmek, O’nunla konuşmanın sonucunda mümkündür.
Dua Tanrı’nın İşini Yerine Getirir
Benim dua etme motivasyonumu çok arttıran bir şeyi anlatayım. İsa’nın en müthiş ifadelerinden birinden kanaklanıyor: Yuhanna 14:12-14. Kutsal Kitabınızı açmanız iyi olabilir çünkü buna inanmanız için bunu görmeniz gerek.
İsa ve öğrencileri Son Akşam Yemeği’ndeler ve Yahuda İsa’yı elevermek üzere aralarından ayrılıyor. O’nun ayrılması, Mesih’in geride kalan sadık kişilere dünyadaki en yüce öğretilerinden bazılarını vermesine olanak sağlıyor. Buradaki bağlamda tanrılığı hakkında, Baba’yla bilr olması ve Tanrı’nın dünyadaki işleri hakkında konuşuyor. Aniden bir şey söylüyor: "Size doğrusunu söyleyeyim, … bana iman eden benim yaptığım işleri… hatta daha büyüklerini yapacaktır; çünkü Ben Baba’ya gidiyorum.”
Bu cümleye bakın. Bunu iyice sindirin. Dikkat edin. Çalışın. “Yapacaktır.” İsa “onlar yapacaklar” ya da “bedenin hepsi bir araya gelip birlikte yapacak” demedi. Bir kişiyi kastedecek şekilde üçüncü tekil şahıs kullandı. “Benim yaptığım işler ve bunlardan çok daha büyük işler” dedi.
Rabbimiz bu dünyada ne işler yaptı? Sadece birkaçını sayalım: cüzamlıları iyileştirdi, hastaları iyileştirdi, tutsaklara özgürlüklerini ilan etti, on binlerce kişiye öğretti, binlerce kişiye kurtuluş verdi, ölüleri diriltti, kör doğmuşların görmelerini sağladı. Ne kadar kolay, öyle mi?! Ancak İsa’nın ifadesine göre bunları, ve daha fazlasını yapmak için gerekli olan tek bir şey var: “bana iman eden”. Nasıl?
13 ve 14. ayetler doğrudan 12. ayet ile ilgilidir. “Baba Oğul’da yüceltilsin diye, benim adımla dilediğiniz her şeyi yapacağım.” Ve bir defada anlamayacaklarını bildiği için (biz de anlamazdık) aynı şeyi bir kez daha tekrarladı: “Benim adımla benden ne dilersiniz yapacağım.”
Dua, O’nun daha büyük işlerini yapabilmenin yoludur. Birçoğumuz dünya çapında müjdeciler olmayacağız, belki sadece bazılarımız olabilir. Birçoğumuz şifa vermek konusunda armağan sahibi olmayacağız, ama bazılarımız olacaktır. Birçoğumuz büyük vaizler ve öğretmenler olmayacağız, ama bazılarımız olacaktır. Ancak hepimiz diz çöküp dua edebiliriz. İsa’dan kayıp kitlelere dokunmasını ve onları karanlığın elinden kapmamıza yardımcı olmasını istemek için dua edebiliriz. Dua aracılığıyla Mesih’in hem tıbbi hem de mucizevi anlamda dünya çapında etkili olabilecek şifa gücüne katkıda bulunabiliriz. Her birimiz dua edebilir, insan ruhunun derinliklerini ele geçirip tehdit eden ahlaki çöküntünün gücünü durdurması için İsa’ya yalvarabilir. Her birimiz dualarımızla bunu yapabiliriz.
Bugün eğer istersem 15 dakikamı başka insanlar adına, onları Tanrı ve iyilik uğruna etkileyerek geçirebilirim. Bugün Suudi Arabistan’ın tarafından ya da Nepal’in Budist rahipleri tarafından sıkıştırılmış ruhlara ve zihinlere dokunmak için 20 dakika zaman geçirebilirim. Bu ülkenin her köşesindeki pornografi, tecavüzler, ensest ilişkiler ve çocuk tacizlerine karşı durabilirim. Çünkü oturma odamda, işyerimde, kilisemde konuştuğum Tanrı, ailelere, Nepal’e, Suudi Arabistan’a, Kremlin’e, evlere ulaşan Tanrı’nın kendisidir. Sadece kendi bulunduğum coğrafyadaki çabalarımla değil, aynı zamanda dualarım aracılığıyla O’nun işlerini yerine getirerek O’nunla iş ortağı olabilirim. Ne tür armağanlara, yeteneklere, kişiliğe sahip olduğum önemli değildir. Tek önemli olan dualarımla O’na katılmak üzere zaman ayırmamdır. Ve sizin için de tek önemli şey budur. Umarım bunu çok geçmeden anlarız. İsa dedi ki “benden daha büyük işler yapacaklar, çünkü ben Baba’ya gidiyorum.” İsa dedi ki “Baba’ya yücelik getiren her ne isterseniz benden isteyin, ben yapacağım.”
Dua Ruhsal Savaşta Silahtır
Dua, ruhsal savaşta mücadele ederken sahip olduğumuz en büyük silahtır. Efesliler 6:10-20 bize savaşımızın insanlara karşı değil, güçlü ruhsal varlıklara ve güçlere karşı olduğunu hatırlatır. Burada bir savaş resmi betimlenir. Hristiyan yaşamı bir oyun alanı değildir, bir savaş meydanıdır.
Bu savaşta tecrübeli bir asker olan Pavlus bize bu savaş için uygun şekilde hazırlık yapmamız gerektiğini öğretir. Bir Roma askerini örnek alarak kurtuluş miğferini, doğruluğun zırhını, gerçeğin kuşağını ayaklarımıza müjdeyi yaymanın hazırlığını takarız, iman kalkanını ve Ruh’un kılıcını (Tanrı’nın Sözü) kuşanırız.
Şimdi tam bir zırh ve silah takımına sahip olduğumuzu düşünebiliriz. Ve bu metni ben yazıyor olsaydım artık bu noktada “şimdi dışarı çıkıp dövüşmeye başlayın!” derdim. Ancak Pavlus ilginç bir şekilde bunu söylemiyor. Aslına bakılırsa Tanrı’nın askeri cephaneliğine ağır silahları getirmeden önce 18. ayete kadar bekliyor… bu ağır silah, duada sadık olmaktır. Pavlus’un ne söylediğine dikkat edin: “Her türlü dua ve yalvarışla dua edin…her zaman, bütün kutsallar için yalvarışta bulunarak tam bir adanmışlıkla dua edin.”
İki ayette toplam beş defa dua etmemiz buyuruluyor. Sizce de Pavlus (ve Tanrı) bir şeylere dikkat çekmeye çalışıyor olabilir mi? Şeytan’ı ve taktiklerini alt etme konusunda duanın ne kadar güçlü olduğuna dikkat çekmeye çalışıyor. 2. Korintliler 10:3,4 de buna paralel bir metindir: "Olağan insanlar gibi yaşıyorsak da, insansal güce dayanarak savaşmıyoruz. Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan tanrısal güce sahip silahlardır.”
Dua silahı Şeytan’ın kalesinin gücünü kırar. Askerlerin geçebilmesi için duvarları yerle bir eden top mermisi gibidir. Müjde genellikle yavaşça ilerler çünkü duanın yumuşatıcılığı ve güç kırıcılığı ihmal edilmiştir. Oysa dua, Mesih’in askerlerinin “rüzgarı arkalarına alarak” ilerlemelerini sağlar.
Örneğin birkaç yıl önce prestijli bir Amerikan üniversitesinde güçlü bir yönetici müjdeye inanmadığı için Hristiyan işçilerin kampüse girmelerinin önünü tıkıyordu. Kampüsteki Hristiyan öğrenciler öncelikle kendilerini duaya verdiler. Hiç kimsenin öğrencilerin Mesih’i duyma hakkını elinden almaması gerektiğini düşündükleri için Tanrı’nın ya bu adamın yüreğini değiştirmesini ya da onu bu pozisyondan almasını istediler. Altı ay boyunca sadık bir biçimde dua ettiler.
Ardından durup dururken, ve hiçbir “görünür” neden yokken bu adam başka bir yere gönderildi ve yerine başka birisi atandı. Yerine gelen kişinin sorduğu ilk sorulardan biri şu oldu: “Bu kampüste neden daha fazla Hristiyan işçi yok?” İşçiler geldiler ve müjde bu kampüsün her yanında duyuruldu. Dua, ruhsal savaşta mücadele etmenin anahtarıdır.
Dan Hayes’in izniyle kullanılmıştır.